...

Felsefe Bölümü

Felsefe Konferansları-III Etkinliği Gerçekleştirildi
29/11/2019

Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Felsefe Grubu Eğitim Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Beyhan Zabun ve Doç. Dr. Ekrem Ziya Duman, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi (NEVÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü tarafından düzenlenen konferansta öğrencilerle buluştu.

NEVÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü tarafından konferans serilerinin üçüncüsü Fen-Edebiyat Fakültesi Prof. Dr. Zeynep Korkmaz Konferans Salonunda gerçekleştirildi. Konferansa; Fen -debiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. H. Abdullah Şengül, Felsefe Bölüm Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Faruk Manav, akademik ve idari personel ile öğrenciler katıldı.

Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunması ile başlayan konferansın açılış konuşmasını NEVÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölüm Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Faruk Manav yaptı. Manav, “Bugünkü konferansımızda yeni şeyler öğreneceğimizi düşünüyorum. Çünkü hem sosyolojinin insanla olan ilişkisini yani sosyolojinin insanı nasıl anlamaya çalıştığını hem de mantığın dil ve düşünmeyle ilişkisini öğrenmeye çalışacağız. Dolayısıyla oldukça verimli geçeceğini düşündüğüm konferansımıza konuşmacı olarak katılan değerli hocalarımız ile katılımlarınızdan dolayı hepinize teşekkür ediyorum” diye konuştu. 

Konferansa davetli konuşmacı olarak katılan Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Felsefe Grubu Eğitim Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Beyhan Zabun,  ‘İnsanı Sosyoloji ile Anlamaya Çalışmak’ üzerine konuştu. Zabun, “Ekonominin bütün insani bağlamları nasıl etkilediği ve şekillendirdiğine dikkat çekmek istiyorum. İnsanı bilinenin dışında sosyolojik olarak derinlemesine anlayabilmemiz için sosyolojik olarak çok detaylandırmamız gerekiyor. Üretim yapan, estetik yaratan ve iradeli eylemde bulunan tek canlı insandır. Hayvanlarda da benzerlikler vardır ama irade sadece insanlarda vardır. Hırslı ve tabiatında kötülük olan tek varlık yine insandır. Çünkü katil olan bir kaplandan bahsedemezsiniz. Aç kaplan dürtüsel olarak aç karnını doyurmak ve sadece doymak için avlanır. Veya kuşlar otlar ve çöplerden mucizevi yuvalar yaparlar. Kuşlar bu evi yaparken, ‘Şunun üzerine bir kat çıkalım da oğlan açıkta kalmasın’ demezler ve düşünmezler. Biriktiren ve geleceği planlayan tek varlık yine insandır. Doğayı değiştiren, kendi değişen ve toplum olarak değişen tek varlık da insandır.

Bireysel ve toplumsal olarak değişimleri de en basit şekilde görmek mümkün. Bu toplumsal yapıda aile içinde kadın-erkek ilişkisi ve birbirine hitap şekillerinin ilkesi de bulunmakta. Örneğin, anne kendi babasına toplum veya aile içinde ismiyle hitap etmez. Buna diğer bir örnek olarak kamuda çalışan kadınların özellikle yaşlarını belirtmekten kaçınmalarını verebiliriz. Kültür yaratan tek varlık da yine insandır. Kültürel bağlılığı olmayan hiçbir insan söylemeyeyiz. Yaşamamız için olmazsa olmazlardan nefesimize de kültürümüzde ‘Nefesi ne kadar kuvvetli’, ‘Açlıktan nefesi kokuyor’ diyerek içsel bir ad verilmiştir. Kültür böyle bir şeydir ve insan kültür yarattığı için diğer canlılardan ayrılır. Onun içindir ki insanı anlamak için, kültürünü çok iyi anlamak gerekiyor. İnsanı ve toplumsal bütün olguların izlerini türkülerde görmek mümkündür. Çünkü türküler de, kültürün sözlü bir ürünü olarak bu toplumdan ortaya çıkmıştır” diye konuştu.

Konuşmasında aile yapısının değişimine de dikkat çeken Zabun, “Bir toplumsal değişim olan aile meselesi de bugün yeni bir olguyla karşı karşıya. İrade, kültür ve diğer etkenlerin etkisiyle yeni bir aile olgusu ortaya çıkmaya başladı. Daha önce Türkiye’de 10 çocuklu aileler varken iken, bugün çocuk sayısı düştü ve artık Türkiye’de de tek çocuklu aile eğilimi başladı. Ayrıca ailelerde eğitim işleri de artık başka kurumlara devredilmeye başlandı, özellikle çalışan ailelerde çocuklarını kreşlere veriyor.  Artık Batı tipi klasik çekirdek aileye doğru gidiyoruz. Ve bu aile, eski üretici geleneksel geniş aile değil, tüketici aile olmaya başladı. Bu eğilimin sebebine sadece ekonomi, dinsel, kültürel,  dahi iyi şartlarda bir çocuk yetiştirme ve benzeri konular üzerinden yaklaşır isek yanılmış oluruz.

Benim iddiam ve önerim şu dur ki; en basit insan ilişkileri düzeyinden en kompleks uluslararası ilişkileri yorumlamaya kadar, sosyoloji, antropoloji, tarih, edebiyat ve felsefenin gücünde önce insanı anlayıp, sonra sorunumuzun nerde olduğunu anlama ve ona çözüm üretme, politika geliştirme ve bunu uygularsak başarılı olabilme ihtimalimizin olduğunu düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Felsefe Grubu Eğitim Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Ekrem Ziya Duman ise ‘İletişimde Anlam ve Yorum: Mantık’ üzerine konuştu. Konuşmasına katılımcılara 6 dakikalık bir test yaptırarak başlayan Duman “Alışkanlıklarımız sonucu, okuduğumuzu tam olarak anlamadan ve ne denmek istendiğini tam olarak analiz etmeden soruları cevaplıyoruz. Yanlışların en büyük nedeni de verilen süreyle yarışmamamızdan kaynaklamaktadır. Genellikle sınava girecek bireylere aileleri ‘Dikkat et, süreni şu şekilde kullan ve takıldığın zaman başka bir soruya geç’ derler. Akıl vermek kolay ama bu sürede bu soruları çözmek o kadar kolay değildir. Sizlere vermiş olduğum süreyle bağlı testleri de cevaplarken, alışkanlıklara bağlı olarak ve sorularda tam olarak ne denmek istediğini anlamadan cevapladınız. Aslında bazı soruların cevapları da soruların içerisinde verilmişti. Bu testi yapmamın amacı, öncelikle başkasına söylemenin kolay olduğunu ancak işin içine kedimiz girdiğimizde yanlışları görelim istedim. İkinci olarak da testin içerisinde alışkanlıklarımız yüzünden yanlış yaptığımız, cümleyi okurken kendimizden bir şey katarak yanlışa düştüğümüzü göstermekti. Bu üniversite ve KPSS sınavlarında da yaşanmakta. Dolayısıyla çözmüş olduğunuz testin cevaplarına baktığımızda; sahip olduğumuz kültürün etkisiyle, süre gelen alışkanlıkların, okuduğumuza kendimizden bir şey katma, eksik okuma, soru içerisinde aslında var olan cevabı analiz edememe gibi hatalardan kaynaklı yanlış cevaplamalar ortaya çıktı. Aslında bunu gündelik dilde de, iletişimde de yaşıyoruz.  Felsefenin ve mantığın bize öğrettiği en önemli şeylerden birisi, yaptığımız hatalardan ders çıkarmak ve aynı hatanın iki kez yapılmamasıdır. Günlük yaşamda bir şeye karar verirken, ne kadar çok argümanınız olursa o kadar en mantıklısını düşünür ve mantıklı yorumu yaparsınız. Argümanınız az olursa karşınızdaki kişinin sizi ikna etme ve yanıltma olasılığı yüksektir.  

Beden dil de, kişiden kişiye aktarılırken değişiklik gösterir. Çünkü insanlar doğrudan anladığını değil, kendi yorumladığını da anladığına eklediği için bilgi değişime uğrar. Onun için aynı şeyi sözel dil için de düşünebiliriz. Kendimizi başkalarına birinci kaynaktan aktarmaya çalışalım. Eğer ikinci kaynaktan bizlere bir bilgi geliyorsa, doğrudan birincil kaynağa ulaşıp işin aslını öğrenmeye çalışalım. Etkili iletişimde mantığının rolü de işte burada ortaya çıkıyor. Kavramları doğru kullanma, analiz etme ve en önemlisi farkındalık. Hata yapabileceğimizin farkında olabilmek ve düşündüğümüzü başkalarına aktarırken tek anlamlı ve doğru bir şekilde aktarmak her zaman önemlidir” dedi.

Konferans, konuşmacılara Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. H. Abdullah Şengül’ün teşekkür belgelerini takdimi ve toplu fotoğraf çekimiyle son buldu.